Türkiye’de ilk corona vakasının tesbitinden bu yana 49 gün geçti.
Bu günler boyunca gerek ülkemizde gerekse dünyada, vakalar, iyileşenler, ölümler konuşuldu.
Sayılar vermek istemiyorum. Ulaşılabilir pek çok kaynak var. Hatta öyle ki DSÖ telefonunuza
Whatsapp mesajı olarak günlük gönderebiliyor.
O günden bu yana Bozcaada, kurumlar bazında, herkes tarafından kabul edilen başarılı koruma
kararları ile henüz pandemi vakası yaşanmayan güvenli bir yer olma özelliğini koruyor.
Adalar bu tip durumlarda doğaları gereği, hem çok korunaklı ya da “izole” olmanın avantajını
yaşıyor hem de öte yandan sınırları belli kapalı bir alanda olası salgın riskinin getireceği ağır
sonuçları yaşamadan süreci atlatmak için dikkatli davranmaya yönelik adımları titizlikle
uygulamak zorunda kalıyor.
Böyle bakıldığı zaman bir adada yaşamak hem avantaj hem dezavantaj olabiliyor.
Dünyanın neresinde olursanız olun, eğer bir adada yaşıyorsanız bu gibi olağanüstü durumlarda
daha kontrollü olmak zorundasınız.
Böyle olduğunu anlatmak için, dünyanın diğer adalarında neler olduğunu aktarmak istiyorum
okuduklarımdan derleyerek.
Örneğin Estonya’da bugünlerde yasakların 17 Mayıs’a kadar uzadığı yazılıyor gazetelerde.
Salgının başlangıç noktası ise bir adası. Estonya’nın 1500 civarı adası var. Ancak bunların 10
tanesi 10km2 den büyük. Ve içlerinde en büyüğü 33.000 nüfusu ile Saaremaa Adası. Bu adada
Mart başında yapılan bir voleybol turnuvasına İtalya’dan katılan takımla beraber virüs giriyor.
Ancak hemen üzerine yerel şampanya festivali de eklenince bir anda kontrol edilemez bir salgın
ortaya çıkıyor ve adanın yarısı enfekte oluyor.
147 yatağı olan Saaremaa adasında nüfus 33.000 ve 1000 e varan hasta sayıları ile iş gittikçe karışıyor. Bütün önlemler alınıyor. Tıpkı bizim adamızda olduğu gibi, oteller dahil her yer kapatılıyor, kayıtlı olanlar dışında giriş yasaklarından tutun, ihtiyaç dışında feribot seferlerinin tamamen iptal edilmesine, arabalarda kitlerle test yapılmasına varan bir dizi önlemler paketi. Bugünlerde Feribot seferi,sadece 20 araç için, adaya kontrollü giriş çıkış amaçlı işliyor ve bu Rus işgalinden sonra yani 2. Dünya savaşından bu yana ilk kez oluyor.
Geçtiğimiz hafta Belediye Başkanı kötü sürecin tüm siyasi sorumluluğunu alarak istifa ediyor. Hatta estonyalılar artık adayı korona adası olarak isimlendirmiş durumdalar.
Komşumuz Yunanistan’da süreç daha karışık. Bugün başbakan 4 Mayıs itibari ile (İtalya ile
aynız amanda) gevşemelerin nasıl başlayacağına ilişkin ilk açıklamaları yapıyor. Vaka sayısı
Avrupa’ya göre az olan Yunanistan’da Korfu, Girit,Kos,Rodos hiç vaka görülmemiş adalar.
Midilli, Zakynthos,Mykonos ise vaka görülmüş ismine herkesin aşina olduğu adalar olarak örnek verilebilir. Midilli uluslararası mülteci meseleleri bağlamında da sıklıkla konuşulan ve büyük mülteci kamplarına ev sahipliği yapan bir ada.
Limanlar arası seferlerin iptal olduğu Yunanistan’da hayat önce basit seyahat imkanlarının yeniden ve kısıtlı olarak devreye girmesi ile başlayacak. Ve düşündükleri önlemlerden bir tanesi de, plajlarda bu yıl, şezlong hizmeti olmaması yönünde. Böylece kalabalığı azaltabileceklerini düşünüyorlar.
Bir de Pasifik adaları var. Cruise turizminin önemli durakları. Kitle turizminin merkezleri. Burada Ada Cafe Melih Güney’in kulaklarını çınlatıp Tonga dahil diyeyim. Bu adalarda da durum farklı değil. Tedarik gemilerinin dahi yanaşmasına izin verilmiyor uzun bir süre. Yük gemilerinin ikmal amaçlı yanaşmaları yasaklanıyor. Uluslararası tüm seyahatler iptal ediliyor.
Yeni kaledonya, Cook, tonga vb bölge adaları. Örneğin Samoa Adası. 2019 yılından bu yana kızamık pandemisi ile uğraşan ada yetersiz sağlık imkanları ile Corona virüsünden etkilenmemek için tam olarak izole edilmiş durumda. Bu bölgedeki bazı adalarda- haber 500 nüfuslu puka-puka adası kaynaklı- bazı temel yiyeceklerde pirinç, un,şeker gibi tedarik sorunları yaşayacak düzeyde izolasyon önlemlerinden söz ediliyor.
Falkland Adaları desem? Hemen herkesin bir kulak aşinalığı olacaktır. Güney Atlas Okyanusunda olan bu adalar öncelikle ikmal sorunu yaşıyor. Çünkü et, balık ve yün dışındaki her şey adaya dışarıdan geliyor. Tedariğe bu kadar bağımlı hale gelen adalar, İngiltere’den gelecek uçakların, corona önlemleri sebebiyle hat üzerinde yakıt ikmal noktası kalmaması dolayısıyla uçuş yapapaması yüzünden zorluklar yaşıyorlar. Diğer bütün seyahat imkanları da
yasaklanmış durumda. Öyle ki korona testleri dahi, İngiltere’ye gidip oradan netice ile dönmek zorunda deniyor okuduğum kaynaklarda. Ne iyi ki hiç kayıpsız 13 vaka ile hafif atlatıyorlar aldıkları önlemler ile.
Ve biraz fantastik bilgi: Falkland adaları içerisinde Pebble adasında sadece 2 aile yaşıyor olması. Ve onlar hayatlarında hiç bir değişiklik olmadığını söylüyorlar. Türkiye’de ise insanların yaşadığı tek göl adası Isparta ili Şarkikaraağaç ilçesine bağlı Mada adası. 180 aile yaşıyor ve hiç vaka görülmemiş bir ada örneği.
İki örnekle adalarla ilgili bu seyahati bitirmek istiyorum.
Birisi Cayman Adaları. Evet sık sık vergi cenneti olarak anılan bu adalar aynı zamanda Cruise turizmi adaları.Karaip Adaları olarak da bilinen , Küba,Jamaika arasında kalan adalar ilginç ki, Çin’den ilk gelen haberlerle proaktif davranıp,hemen izolasyon önlemleri alıp, turizm şirketleri ile kavga etmek pahasına cruise gemilerini almamaya başlıyorlar. Sınırlarında virüs kaydı yok. Ancak turistik bir yolcunun hasta olunca kabul edilmesi ile maalesef orada da 70 vaka ortaya çıkıyor. Gelirlerinin %70 i turizm olan bu adalarda, kamu, özel sektör işbirliği yapıp, erken eyleme geçip, katı karantina koşulları ile başarılı bir süreç yaşadıklarını düşünüyorlar.
Ve son örneğimiz Faroe Adaları. Kuzay Atlantik’in koyunları ve coğrafyası ile meşhur 48.000 civarı nüfusu olan özerk adasında, Paris’e yaptığı iş seyahatinden ve Kuzey İtalya tatilinden evine dönen 2 adalı ilk vakalar olmuşlar. Hemen ardından alınan seyahate ve karantinaya yönelik çok sıkı önlemlerle 187 vaka ile şimdilik 7 si hariç hepsinin iyileştiği bir süreci yürütmeyi başarmışlar. Burada ilgimi çeken ise emekli hemşireler,tıp ve hemşirelik öğrencileri, anaokul öğretmenleri, ilkyardımcılardan oluşan çok büyük bir gönüllü gücü ile mücadele vermeleri oldu.
Daha pek çok örnek var. Akdeniz’den,Japonya’ya. Hepsini anlatma imkansız.Bütün bu araştırmaları yaparken gördüm ki adalarda alınan tedbirlerin tamamı Türkiye dahil hep aynı şekilde ilerlemiş. Öncelikle çok sıkı seyahat yasakları ile giriş çıkışı kontrollü hale getirmek. Ardından yine hepsinin ortak özelliği olan ve butik turizmden kitle turizminin çeşitli varyasyonlarına kadar turizme yönelik tüm faaliyetlerin derhal askıya alınması. Ve bir diğer özellik ise, Estonya hariç sağlık hizmetlerinin hep nüfusa oranla yetersiz olduğunun vurgulanıyor olması.
Falkland adaları ile ilgili izlediğim bir videoda şöyle bir cümle vardı: “Adamızda yaşayan ve potansiyel olarak ölebilecek tüm yaşlı veya savunmasız insanları tanıyoruz. Onlar bizim dostlarımız, komşularımız ve onları riske atmak ailemizi riske atmak demek. Bunu asla istemeyiz.” Bu gerçekten küçük adaların ortak düşüncesi değil mi?
Biz önlemlerimize sıkı sıkıya uyup, dünyanın geri kalanında salgının etkilerini izleyerek, dersler çıkarıp,maksimum hassasiyetle,eğer, küçük topluluklar korunmasız kalırlarsa neler olabileceğini anlamalıyız. Bugüne kadar hakkında 7296 tıbbi yayın çıkmış olan Corona Virüs konusunda kafalar henüz karışık.
Bununla beraber Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütünün verilerine göre 1.5 milyar insan
2019 yılında turist olarak hareket etmiş.
Ve Europian Best Destinations web sayfasında, corona sonrası revize edilmiş, dünyanın en güvenli seyahat seçenekleri listesinde, Yunanistan, Portekiz,İskoçya,Norveç,İrlanda, adalarıyla yer alırken, Türkiye’den Antalya ve Bodrum seçeneklerinin olması bana nedense adamızı doğru anlatamadığımızı hatırlattı bir kez daha.
Maalesef dünya kaynaklarına oldukça zarar veren kitle turizminin bir parçası olmak yerine, küçük ölçekli kendine yeter modeller geliştirmek gelecekteki işi olmalı adaların. Yaşamlarına ve adalılık felsefesine uygun bir şekilde.